Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü Doktora Seminerleri bu yıl 13 Mayıs - 3 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü Doktora Seminerleri
13 Mayıs 2010 Mete Başar Baypınar
EKONOMİK KÜRESELLEŞME VE TÜRKİYE DE BÖLGESEL EŞİTSİZLİKLER: ÜRETKENLİK ARTIŞI VE YAKINSAMA ÜZERİNE MEKANSAL BİR ANALİZ
ECONOMIC GLOBALIZATION REGIONAL INEQUALITIES IN TURKEY: A SPATIAL ANALYSIS ON PRODUCTIVITY GROWTH AND CONVERGENCE
Mete Başar BAYPINAR, Ocak 2010
Danışman: Prof.Dr. Gülden ERKUT
Özet: Bu çalışma, ekonomik küreselleşme ve 1990‐2000 döneminde Türkiye’de kişibaşına üretkenlik oranlarındaki bölgesel eşitsizlikler üzerinedir. Küreselleşmeye ilişkin tartışmalarda ekonomik eylemlerin yığılmakta olduğu küresel kentler ve yakın çevrelerindeki bölgelerin oluşturduğu ulus‐ötesi bir sistemin ortaya çıkışına değinilmektedir. Türkiye gibi gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde de metropoliten bölgeler bu sistemin parçası olmaktadır. Bu olgunun ülke‐içi bölgesel eşitsizliklerde önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Neo‐klasik büyüme teorisi mutlak yakınsama ve uzun vadede bölgesel eşitsizliklerin azalmasını öngörürken, neo‐klasik sonrası teoriler bölelerarası eşitsizliklerin içsel teknolojik gelişme ve komşu bölgelere mekansal taşma etkileri nedeniyle azalmayabileceğine işaret etmektedir. Ampirik çalışmalar ayrıca doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ekonomik eylemlerin yığılmasındaki rolüne işaret etmektedir. Dahası, bu yatırımların bölgesel üretkenlik düzeylerine etkisi bulunabilir. Bu çalışma, Türkiye’de istihdam artışının metropolitan şehirler ve çevresinde kümelendiğini ve hızlı nüfus artışı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Ancak hızlı nüfus artışı işçi başına düşen üretkenliği azaltmaktadır. Başlangıçta daha fakir olan, ancak daha üretken bölgelere yakın konumdaki bölgelerde üretkenlik daha hızlı artmıştır. Girişimcilik ve beşeri sermayede ortalamanın üzerinde artış üretkenlik artışını olumlu etkilemektedir. Yakın bölgede büyük yabancı sermayeli şirketler bulunmasının üretkenlik üzerinde hafif etkisi olduğu da gözlenmiştir. Koşullu beta yakınsaması bulunmakla beraber, Türkiye’nin doğu ve batı kısımları arasındaki üretkenlik farklılıklarının uzun süre kalıcı olacağı beklenmektedir.
18 Mayıs 2010 Süleyman Balyemez
KENTSEL MEKÂNIN, DEPREM RİSKLERİNİN AZALTILMASINA YÖNELİK YENİDEN ORGANİZASYONU VE BİR TOPLUMSAL KATILIM SÜRECİ
REORGANIZATION OF URBAN SPACE IN ORDER TO MITIGATE EARTHQUAKE RISKS, AND A PROCESS FOR SOCIAL PARTICIPATION
Süleyman BALYEMEZ, Şubat 2010
Danışman: Prof. Dr. Lale BERKÖZ
Özet: Toplumun öznesi olduğu konularda toplumsal katılımın sağlanması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Öznenin tasfiye edildiği süreçlerin başarısızlığı ve yol açtığı sorunlar örnekleriyle gündemde yer tutmaktadır. Öte yandan, toplumsal katılımın sağlanmasına yönelik yerleşik bir kültürden söz etmenin mümkün olmadığı yönetim anlayışında, bunun araçlarına dair de engin bir ufuk oluşamamaktadır. Araştırma kapsamında, deprem riski yüksek bir bölgede, yöre sakinlerinin olası risk azaltma politika ve eylemleri karşısındaki tutumları analiz edilmiştir. Toplumsal barış ve adalet temelinde, toplumu oluşturan farklı katmanların gerek kendi aralarında, gerekse kamu yönetimi ile uzlaşmalarının koşulları irdelenmiştir. Elde edilen bulgular, toplumun güvenli bir çevrede yaşamak için işbirliğine açık ve hevesli olduğunu, ancak kamu yönetimine duyulan güvensizliğin böyle bir işbirliğinin önünde engel teşkil edebilecek boyutlarda olduğunu göstermektedir. Buna rağmen, belli taleplerin sağlanması halinde güçlü bir uzlaşma zemininin var olduğu görülmektedir. Deprem risklerinin azaltılması ve kentsel yenileme/yenileştirme gibi iki karmaşık ve çok bileşenli sürecin bileşkesinden oluşan böyle bir eylemler dizgesinin hayata geçirilmesi, yönetim tarafında politik kararlılık ve kapasite yeterliliği, toplum tarafında ise işbirliği ve bilinçli olmayı öncelikle gerektirmektedir. Bu çerçevede, siyasilerin yaklaşımlarını belirlemeye yönelen bir araştırma daha gerçekleştirilmiştir. Her iki çalışma da içerik, kapsam ve yöntemleri ile risk azaltma, kentsel yenileme ve toplumsal katılım konularında literatüre yeni katkılar sağlamaktadır. Saha çalışmalarının kurgulanmasından başlayarak, uygulanması, değerlendirilmesi ve ilişkilendirmelerin yapılarak sonuçlandırılması aşamalarında başvurulan yöntemlerle bütünsel bir sürecin işleyişini ortaya koyan yaklaşım, bu bağlamda literatürde bir ilki temsil etmektedir. Özetle, bu çalışma, deprem riski yüksek bir bölgede, kentsel mekânın deprem risklerinin azaltılmasına yönelik yeniden organizasyonunda nitelikli toplumsal katılımın sağlanabilmesi için, saha araştırmaları ile denenen ve desteklenen yeni bir yöntem sunmaktadır.
20 Mayıs 2010 Aliye Ahu Akgün
RURAL AREAS AS PROMISING HOT SPOTS: SUSTAINABLE RURAL DEVELOPMENT SCENARIOS
UMUT VEREN ÇEKİM NOKTALARI OLARAK KIRSAL ALANLAR: SÜRDÜRÜLEBİLİR KIRSAL GELİŞME SENARYOLARI
Aliye Ahu GÜLÜMSER AKGÜN, Kasım 2009
Danışman: Doç. Dr. Tüzin BAYCAN LEVENT
Özet: Bu çalışma, “Kırsal alanlar sürdürülebilirlik ve sürekliliklerini devam ettirirken aynı zamanda çekim noktaları olabilirler mi?” sorusuna cevap vermeye çalışmaktadır. Bu soruya cevap verebilmek üzere çalışma ekonomik çeşitlilik sağlama yönünde kırsal alanlardaki olanakları irdelemeyi ve sürdürülebilir kırsal gelişme
senaryoları geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla ve çağdaş bir sürdürülebilir kırsal gelişme yaklaşımı kapsamında çalışma, sürdürülebilir kırsal gelişme tartışmaları ile kırsal alanlarda yakın geçmişte meydana gelmiş değişimlerin yarattığı karmaşık durumu aydınlatmak üzere çoklu yöntem çözümleme tekniklerini
uygulamaktadır. Çalışmada kullanılan veri ve bilgiler Türkiye İstatistik Kurumu, Avrupa Toplulukları İstatistik Ofisi, Dünya Bankası, ve Gıda ve Tarım Örgütü veri bankaları gibi farklı kaynaklara ve Türkiye ile Avrupa’daki kırsal yerleşimlerde yapılan saha araştırmalarına dayanmaktadır. Çalışmanın sonuçları, Avrupa ile Türkiye
arasındaki farklılıkların yanı sıra Avrupa’da aynı coğrafyadaki kırsal yerleşmeler arasındaki farklılıkları ve çok çeşitliliğini ortaya koymaktadır. Sonuçlar, sosyal çevrenin ve yerelliğin kırsal çevrede ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca ortaya konan kırsal çekim noktası senaryolarının sonuçları da, kırsal yerleşme sakinlerinin yenilikçi bir gelecek için katılımcı olma ve süreçte etkin bir rol almayı istediklerini ancak uygulamada sorun yaşandığını göstermektedir. Bu durum, gelecekteki araştırma gündemini, bu senoryaların nasıl gerçekleştirilebileceği ve işlevselleştirilebileceği olarak ortaya koymaktadır.
31 Mayıs 2010 Serdar Kaya
A QUANTITATIVE METHOD SUGGESTION FOR THE ANALYSIS OF THE DYNAMIC STRUCTURE OF URBAN PATTERN
KENTSEL DOKUNUN DİNAMİK YAPISININ ANALİZİNE YÖNELİK SAYISAL YÖNTEM ÖNERİSİ
Hasan Serdar KAYA, Nisan 2010
Danışman: Prof. Dr. Fulin BÖLEN
Özet: Kentsel doku zaman içinde değişen koşullara göre değişen dinamik bir yapıya sahiptir. Her yerleşmenin bu değişim süreciyle oluşan kendine özgü morfolojisi ve doku karakteri olması, dokunun biçimsel özelliklerinden bağımsız olan birtakım ilkelerin sistemin işleyiş ve düzeninde etkili olduğunu göstermektedir. Değişim sürecinde doku karakterine yabancı müdahaleler dokunun kendine özgü karakterini bozar. Bu tür, geleneksel yöntemlerle ölçülmesi zor olan doku karakterinin ve dokuya müdahale etkilerinin incelenmesi, mekânsal organizasyonun işleyişini anlamaya katkıda bulunurken, biçim yerine dokunun mekânsal organizasyonunu değerlendirme yaklaşımı ile farklı dokulara sahip yerleşmelerin karşılaştırılmasına da olanak tanımaktadır.Bu çalışmada kentsel dokunun zaman içindeki değişim süreci farklı matematiksel analiz yöntemleri ile incelenmiştir. Değişimi incelemek üzere kullanılan parametreler temel olarak, biçimsel, yaya kullanımı‐algı, mekansal ilişki ve değişim özellikleri olmak üzere dört gruba ayrılmaktadır. Farklı dokuların değişimi ile ölçüm sonuçları karşılaştırıldığında, kentsel dokudaki planlı ve kendiliğinden gelişim şeklindeki iki farklı değişim türünün, dokunun yapısını farklı şekilde etkilediği belirlenmiştir. Büyük ölçekli mekansal değişimler daha kısa sürede değerlerin daha fazla değişmesine yol açmaktadır. Dokuda belirgin değişim olan
dönemlerde fraktal boyutun da önemli ölçüde farklılaşması, doku özellikleri ile fraktal boyut arasındaki ilişkiyi yansıtmaktadır. Diğer yandan, İstanbul’da seçilmiş olan üç örneklem alanının fraktal boyut değerlerinin dünyadaki diğer örneklerden daha yüksek olduğu görülmüştür. Bu durum birçok farklı kültür ve zengin doğal çevrenin etkisi ile evrimleşen dokunun daha yüksek bir karmaşıklık düzeyine sahip olduğunu göstermektedir. Kentsel dokunun çoklu fraktal bir yapıya sahip olduğu ve fraktal boyutun kendiliğinden gelişim sürecinde artarak 1,7‐18 değerlerine yakınsadığı görülmektedir.
3 Haziran 2010 Ayşenur Albayrak
BÖLGESEL REKABET GÜCÜ VE YENİLİKÇİLİK: İSTANBUL VE DOĞU MARMARA BÖLGESİ / OTOMOTİV SEKTÖRÜ
REGIONAL COMPETITIVENESS AND INNOVATIVENESS: ISTANBUL AND EASTERN MARMARA REGION / AUTOMOTIV INDUSTRY
Ayşe Nur ALBAYRAK, Aralık 2009
Danışman: Prof. Dr. Gülden ERKUT
Özet: Bu çalışma iki ana amaca yönelik olarak kurgulanmıştır. Öncelikli amaç Türkiye’deki bölgelerin rekabet gücünün kaynağını açıklayan bir bölgesel rekabet gücü endeksinin geliştirilmesi ve mevcut Düzey 2 bölgelerinin bu endekse göre değerlendirilmesidir. Bu amaca yönelik olarak rekabet gücü faktörleri belirlenmiş ve rekabet gücü endeksini oluşturan beş alt‐endeks tanımlanmıştır. Bu alt‐endeksler yenilikçi ekonomik çevre, nitelikli işgücü, sanayi, ekonomik aktiflik ve turizm‐ticaret olarak sıralanmaktadır. Bu aşamada Temel Bileşen Analizi ve hiyerarşik kümeleme analizinden yararlanılmış ve sonuçlar Arc‐GIS programı ile mekânsal olarak ifade edilmiştir. Tez bir alan çalışmasıyla tamamlanmıştır. Alan çalışmasının amacı İstanbul ve Doğu Marmara Bölgesinde kümelenen otomotiv sektörünün rekabet gücü üzerinde etkili olan faktörlerin ve yenilikçilik‐rekabet gücü ilişkisinin açıklanmasıdır. Yenilikçilik ve rekabet gücü ilişkisini açıklamak için otomotiv firmalarında yapılan anketlerden yararlanılmıştır. Firma rekabet stratejileri ve yakınlık başlıkları adı altında belirlenen rekabet gücü faktörleri temel bileşen analizi ile belirlenmiş, yenilikçilik ve rekabet gücü arasındaki ilişki regresyon analizi ile tanımlanmıştır. Analiz sonuçları yenilikçiliğin rekabet gücünü pozitif etkilediğini göstermektedir. Araştırma sonuçları daha etkili kentsel ve bölgesel stratejilerin geliştirilebilmesi için rekabet gücünün kaynaklarının tanımlanmasına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Çünkü her kent ve bölge rekabet gücü performansını etkileyen özgün unsurlara sahiptir.